Bir anneler günü daha geride kaldı. Birçoğumuz böyle özel günlerin, yıl dönümlerinin bir gün sonrasında hayatımızda ne değiştiğini sormuşuzdur.
Zira bütün diğer zamanlarda sıradan olan bir şeyin yılın bir gününde abartılı bir şekilde kutsanmasından sonra bu kutsanmayla örtüşen beklentiler gelişir.
Bir annenin evladı olarak başladığımız hayatta onun karşılıksız sevgisine nasıl cevap verdiğimizle sorgulandığımız zamanlardan annelerin anneliğini acımasızca sorgulama modasının yayıldığı zamanlara evrilmekteyiz. Anneler çocuğa ilgi ve sevgi verme sorumluluğunu tamamen kadına mal edenler tarafından itham edilip yalnız bırakıldıkça kadının kendi anneliğine güveni azalmaktadır. Kadın, kendi arzusuyla kendi doğal akışındayken anne olmaya karar vermeden önce titizlikle düşünmeye zorlanmaktadır.
Anne rolü hayatta alınabilecek rollerden en uzun süreli olanıdır. Bir kere anne olduktan sonra hayatımızın sonuna kadar bu rolün hakkını vermek durumundayızdır. Hatta bu durumu abartarak çocuğumuz bağımsız bir yetişkin olduğunda da onun bireysel sınırlarını ihlal edebilmekteyiz.
Gebelikten itibaren anne ile bebek arasında kurulan ilişki, bebeğin-çocuğun iç ve dış dünyayı algılama biçimini belirler. Kendimiz hakkındaki ilk fikirlerimiz annemizin bizim hakkımızdaki fikirleriyle oluşur.
Örneğin sevilebilir bir varlık olduğumuza dair inancımız annemizin sevgisiyle dolmamızla içimize yerleşir. Sevmeyi bize fiziksel ve duygusal olarak ilk dokunuşlarını tattığımız annemizden öğreniriz. Annenin sevme sevilme durumu, öz güveni, güvensizliği, korku ve kaygıları, kendisi ve kendisinin dışındaki dünyayı algılama biçimi, sorunlara yaklaşım tarzı bizi kolayca etkiler. Bebeklikte fiziksel ve duygusal olarak hayatta kalmak için annemize bağımlıyken, memeden kesilme, yürüme, kendi kendine yemek yeme vs gibi gelişmelerimizle anneden yavaş yavaş ayrışmaya başlarız. Kendi kendimize yapabildiklerimiz arttıkça ve bu konularda annemiz tarafından güvenle desteklendikçe bağımsızlaşırız.
Bu süreçte önceleri kendimizle bir bütün gibi olan annemizi diğerleri ile olan ilişkileriyle de içimize alırız. Babamızın veya ailenin diğer fertlerinin annemize yönelen tavır ve tutumları ile annemizin diğerlerine yönelik tavır ve tutumları annemize dair fikirlerimizi etkiler.
Daha da ilerleyen yaş dönemlerine baktığımızda anne ve anneliğe yönelik toplumsal bakış açısı bizim kendi annemize yönelik fikir ve tutumlarımızı etkiler.
Anne olmayı istemek ve anne olmaya karar vermek birbirinden ince bir çizgiyle ayrılabilir.
Anne olma fikri, dünyaya gelecek bebeğe psikolojik, fizyolojik olarak sağlıklı bir ortam sağlayabilme, bebeğin bakım ve diğer sorumluluklarını taşıyabilme halinden ayrı düşünülmemelidir.
Ben psikolog olduğum için doğal olarak, konunun psikolojik hazır olma halini görme ve öne çıkarma eğilimindeyim.
Rahatlıkla diyebilirim ki kadına bakış açısı sağlıklı olan her toplumda sağlıklı anneler, sağlıklı annelerin olduğu her yerde de sağlıklı bebekler çocuklar ve yetişkin bireyler olur. Bir kadına verilen değerin anne olmasıyla ilişkilendirildiği yerlerde anneden kaynaklanan problemlere daha çok rastlanabileceğini söylemek mümkündür.
Kanımca anneliğe, anne olan insanın gücünün ötesinde atıflarda bulunulması, kadının anneliğe uygun davranışlarıyla değer bulması ve kabul görmesi durumu, birçok toplumsal probleme de gebedir.
Çünkü varlığı bir çocuğun annesi olma sıfatıyla görünür hale gelen kadın, çocuk için birçok psikolojik risk taşır. Kişisel bir arzuyla anne olmak ile koşullar gereğince anne olmak anne çocuk ilişkisini farklı etkiler. Ayrıca anne olmayı istemeyen veya biyolojik bir nedenle anne olamayacak olan kadınların değersizleştirilmesi veya kendi değerini sorgulamaya başlaması başlı başına bir sorundur.
Örneğin anne olamayacağını öğrenen bir kadının gözyaşlarında anne olma özleminden başka, eşi tarafından terk edileceği, kendi ebeveynlerine torun veremeyeceği gibi tedirginlikler üzüntüler varsa kusur bu tür kaygıları onun içine yerleştirenlerde olmaz mı?
Veya çocuğun cinsiyeti biyolojik bir olayken dünyaya erkek çocuk getirme sorumluluğu yüklenen kadınlarımız olduğunu da hatırlayalım.
Anneliğe yücelik ve kutsallık atfeden bir toplumun önceliği bir kadının kadın birey olarak kişisel değerini ve insanî haklarını korumak olmalıdır.
Kadın annelik rolünü görev icabı benimsiyorsa bu rolü kendisine yüklenen bütün toplumsal sorumluluklarla birlikte taşımakta zorlanır. En güzel işler gönüllü olarak, aşkla sevgiyle yapılan işlerdir.
Tam da bu yüzden annelik ciddi bir iştir. Annesinin ilgisi ve sevgisini tatmış olan bütün kadınlar ve erkekler anneliği iyi bilir. Dolayısıyla babalar da çocuklarına anne ilgisi, sevgisi, şefkat ve güvenini sunabilir.
Ayrıca son dönemlerde çok dillendirilen ama gerçekleşip gerçekleşmediği tartışmalı durumdaki “en iyi baba eşini seven babadır” cümlesini hatırlamakta fayda var.
Toplumumuz bütün olanaklara sahip olduğu halde çocuklarıyla bağları kopuk olan ya da her türlü zorluğa rağmen çocuğuyla gerçek ve samimi bağlarını koruyabilen anne ve baba örnekleriyle doludur.
İki kutuplu bu konu, şekle uygun davranmak ile öze uygun davranmak arasında gidip gelen detaylarla ilgilidir.
Anne sevgisi verebilme konusu maddi yükümlülüklerle sınırlı kalmayıp kadın erkek her yetişkine ait bir sorumluluk almalıdır.
Geçmiş gitmiş bütün anne günlerimiz kutlu olsun.
Sevgiyle kalın.