Tweet |
KESK dönem Sözcü Orhan Karakaya’nın yaptığı açıklamanın tam metnini yayınlıyoruz.
Ekonomik krizin ücretli kesimleri, dar gelirlileri adeta cendereye aldığı bir süreçten geçiyoruz. Yaşam ve çalışma koşullarımızın her geçen gün daha da zorlaştığı bu yakıcı süreçte başta emekçi sınıflar ve dar gelirliler olmak üzere 81 Milyonun geleceğini yakından ilgilendiren bütçe yasa teklifinin TBMM’deki görüşmeleri sürüyor.
TBMM’de görüşülmekte olan bütçeye ilişkin değerlendirmelerimizi, taleplerimizi, mücadele programımız paylaşmadan önce emekçilerin, halkın içinde bulunduğu tabloya temel hatları ile özetlemekte fayda görüyoruz.
Veriler büyüme masallarının sona erdiğini göstermektedir.
Ekonomi üst üste üççeyrek dönemdir küçülmektedir. Buna göre 2018 yılının dördüncü çeyreğinde yüzde 2,8 azalan Gayrisafi Yurt İçi Hasıla 2019 yılının ilk çeyreğinde yüzde 2,4, ikinci çeyreğinde yüzde 1,5 azalmıştır.
Resmi işsizlik %14,2 ile son 15 yılın en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Devletin resmi rakamları mevsimsel etkilerle artması beklenilen bir dönem olmasına rağmen Ağustos ayında da istihdamın azaldığını, işsiz sayısının 4 Milyon 650 bine ulaştığını göstermektedir. Her 100 Gençten 28’i, her 100 Genç Kadından 43’ü işsizdir.
Bu veriler TÜİK tarafından açıklanan devletin resmi verileridir. İş bulma ümidini kaybedenleri, iş aramayan ancak çalışmaya hazır olanları, mevsimlik ve zamana bağlı eksik çalışanlar da ekleyerek ulaşılan geniş tanımlı işsizlik oranı ise %20,6’ya, işsiz sayısı ise 7 milyon 305 bine ulaşmıştır.
Sadece işsizlik değil, hayat pahalılığı da artmaya devam etmektedir. TÜİK’e göre Ekim ayı itibari ile tek haneye inen enflasyon emekçilerin, halkın hanesine uğramamıştır.
Yıllık resmi enflasyon baz etkisinin yanı sıra arkası gelmeyen Ali Cengiz oyunları ile yüzde 8,55 ile tek haneye inmiş gözükse de on iki aylık ortalamalara göre resmi enflasyon yüzde 16,81 ile yıllık enflasyonun yaklaşık iki katına ulaşmıştır.
Yine TÜİK verilerine göre on iki aylık ortalama Gıda Enflasyonu yüzde 22,5, Ev Eşyası Enflasyonu yüzde 22,77, Çeşitli Mal ve Hizmetlerde yaşanan enflasyon ise yüzde 24,55’tir.
İğneden ipliğe zam yağmurunun hız kesmeden sürdüğü koşullarda TÜİK resmi enflasyonu ile bizim yaşadığımız gerçek enflasyon arasındaki uçurum büyümektedir. Özelikle elektrik ve doğalgaz fiyatlarına yapılan fahiş zamlar kış aylarına girdiğimiz bugünlerde kâbusumuz olmaktadır. Bunun yanında ulaşıma ve suya yapılan zamlarda yaşamımızı daha da çekilmez kılmaktadır.
Değerli Basın Emekçileri,
Artmaya devam eden hayat pahalılığı sonucunda halk tüketimini alabildiğine kısmıştır. Hane halklarının toplam nihai tüketim harcamaları da tıpkı büyüme oranları gibi son üççeyrek dönemdir düşmeye devam etmektedir.
Hane Halkı Nihai Tüketimi
Diğer taraftan resmi veriler gelir dağılımında yaşanan adaletsizliğin de artmaya devam ettiğini ortaya koymaktadır.
Yaklaşık iki ay önce açıklanan TÜİK 2018 yılı Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması sonuçlarına göre en yüksek gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay 0,2 puan artarak %47,6’ya yükselmiştir. Buna karşın en düşük gelire sahip %20’lik kesimin toplam gelirden aldığı pay ise 0,2 puan azalarak %6,1’e düşmüştür. Yani en yüksek gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay en düşük gelir grubunun aldığı payın 7,8 katına çıkmıştır.
Eşdeğer hane halkı kullanılabilir fert gelirine göre sıralı yüzde 20'lik gruplar,
(2017, 2018)
Öte yandan söz konusu TÜİK araştırması %26,5 oranı ile Türkiye’nin Avrupa’da ciddi maddi yoksunluk oranın en yüksek olduğu ülkesi olduğunu göstermektedir
Yani Türkiye’de her bin kişiden 265’i; çamaşır makinesi-renkli televizyon- telefon-otomobil-beklenmedik harcamalar-evden uzakta bir haftalık tatil -kira, konut kredisi, borç ödemeleri- evin ısınma ihtiyacı- iki günde bir et, tavuk, balık içeren yemekten oluşan dokuz maddeden en az dördünü ekonomik olarak karşılayamamaktadır.
Değerli Basın Emekçileri,
Emeği ile geçim mücadelesi veren tüm kesimler gibi kamu emekçileri olarak bizlerin de sorunları artmaktadır.
Toplu sözleşmelerle sefalet oranında artırılan maaşlarımız yaşanan hayat pahlılığı karşısında erimeye devam etmektedir.
Ortalama kamu emekçisi maaşı ile alınan çeyrek altın sayısı 15 yılda 13,35 adet azalmıştır. Çeyrek altın almak hayal olmuştur. Yine ortalama kamu emekçisi maaşı ile alınan gram altın sayısı 15 yılda 22 adet azalmıştır. *Maaş verileri Devlet Personel Başkanlığı (DPB)-Ocak 2019
Bilindiği üzere son birkaç aydır hazineyi zarar uğratma pahasına kamu banakları üzerinden yapılan alımlarla döviz kuru artışı sınırlanmıştır. Buna rağmen ortalama kamu emekçisi maaşı son 12 yılda 322 dolar erimiştir. Yani ortalama maaşımız dolar karşısında %30 değer kaybetmiştir.
ORTALAMA MAAŞLA ALINAN DOLAR (2008-2019)
Maaşlarımıza yapılan sefalet oranlı artışlar yıllardır sürdürülen adaletsizlik sonucunda cebimize girmeden gelir vergisi olarak geri alınmaktadır. Adaletsiz gelir vergisi dilimleri sonucunda yılın yarısından itibaren ikinci vergi dilimine girdiğimiz için yılın son aylarında aldığımız maaş yılın başında aldığımız maaşın altına inmektedir.
KAŞIKLA VERİLEN, GELİR VERGİSİ KEPÇESİ İLE GERİ ALINIYOR!
*Her kamu emekçisinden kesilen gelir vergisi tutarı; meslek, aylık gösterge, yan ödeme, özel hizmet tazminatı gibi kalemlere göre değişiklik göstermektedir. Yukarıda Ocak –Haziran döneminde 4.650 TL olan maaş alıp Temmuzda Toplu Sözleşme Zammı (%5) ve altı aylık enflasyon farkı (1,01) ile maaşı 4.930 TL, Gelir Vergisi Matrahı ise 3.750 TL olan kamu emekçisinin gelir vergisi kesintisi örneklenmiştir.
Değerli Basın Emekçileri
İşte bütçenin TBMM’de görüşüldüğü bir süreçte emekçilerin, halkın içinde bulunduğu tablo…
Elbette ki bu tabloya daha fazla veri daha fazla rakam eklemek mümkündür. Öte yandan artan işsizliğin, yoksulluğun insanlarımızı intihara sürüklediği, kapılarında “Dikkat siyanür var, polisi arayın, içeri girmeyin" yazan, yoksulluğun sindiği evlerden cansız bedenlerin çıkarıldığı 2019’un Türkiye’si milyonların yaşadığı çaresizlik rakama, veriye ihtiyaç bırakamamaktadır.
İktidarın suni gündem yaratma çabaları ve çizilen pembe tablolar emekçi sınıfların, yoksullaştırılan halkın yaşadığı gerçeği perdelemeye yetmemektedir.
Milyonlarca işsiz, yoksulluğa sürüklenen emekçi sınıflar, insanca yaşamaya yetecek bir ücret, adil bir gelir dağılımı, başta maaşlarından-ücretlerinden kesilen gelir vergisi olmak üzere omuzlarına bindirilen vergi yükünün azaltılarak vergide adaletin sağlanmasını, ülkenin kaynaklarının %1’lik mutlu azınlık için değil, %99’un genel yararı için kullanılmasını beklemektedir.
Ancak emekçilerin, halkın bu taleplerine cevap vermesi gereken bütçe yıllardır olduğu gibi yine kapalı kapılar ardında görüşülmektedir. 25 gündür TBMM Plan ve Bütçe komisyonunda yapılan görüşmelere emek örgütlerinin, meslek örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin katılımı engellenmiştir. Maaşlarımızdan kaynakta kesilen Gelir Vergisinden tüketimde ödediğimiz KDV ve ÖTV’ye kadar her adımda bizden alınan vergilerin nereye, kime harcanacağına ilişkin bize hiçbir söz hakkı tanınmaktadır. Kısacası halkın, emekçilerin bütçe hakkı bir kez daha yok sayılmaktadır.
Değerli Basın Emekçileri
Bütçeler kaynakların kimlerden toplandığını ve söz konusu kaynakların kimlerin ihtiyaçları için kullanıldığını gösteren belgelerdir. Dolayısıyla bir ülkede mevcut sitemin, iktidarın kimden hangi sosyal sınıf ve tabakadan yana olduğunu anlamanın en kolay yolu bütçesine bakmaktır.
Ne yazık ki Türkiye’de yıllardır bütçeler ülke kaynaklarının, emekçilerden, halktan alınan vergilerin sermayeye-patronlara, yandaşlara aktarılmasının bir aracı haline dönüşmüştür.
Bu yıl da ekonomik krizin, tutturulamayan hedeflerin faturasının başta emekçi sınıflar olmak üzere dar gelirlilerin üzerine yıkıldığı bir bütçe ile karşı karşıyayız.
17 Ekim’de Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından yapılan sunumda yer alan tabloya göre;
Ancak söz konusu hedeflerde daha bütçe görüşmeleri sürerken ciddi sapmalar yaşanmaktadır.
Hazine ve Maliye Bakanlığı Aylık Bütçe Gerçekleşmeleri Raporuna göre;
Ekim ayı itibari ile
BÜTÇE DENGESİ (2019 OCAK-EKİM, MİLYAR TL)
Değerli Basın Emekçileri,
Bir ülkede vergide adaletin sağlanması için öncelikle çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınmalıdır. Ayrıca vergilerin toplamı içinde gelir-kazanç ve mülkiyet üzerinden alınan vergilerin yani dolaysız vergilerin tüketim-harcama üzerinden alınan vergilerden yani dolaylı vergilerden fazla olmasını sağlayan düzenlemeler yapılmalıdır.
Oysa Türkiye’de yıllardır tam tersi bir durum vardır.
Adaletsizlik daha baştan vergi kanunları ile yaratılmaktadır. Söz konusu kanunlarda yer alan ‘ayrıcalıklar veya istisna ve muafiyetler’ sonucunda devlet her yıl on milyarlarca vergi gelirinden vazgeçmektedir. Buna da “vergi harcaması” denilmektedir.
Bütçe yasa teklifine göre devletin 2020 yılında 195,6 Milyar, 2021’de 222,7 Milyar, 2022’de ise 251,4 Milyar TL vergi gelirinden vazgeçmesi hedeflenmektedir.
Vergi Harcaması Tahminleri- Milyar TL (2020-2022)