Eğitim sistemi içindeki bu karmaşa, belirsizlik devam ederken bir de MEB öğretmenlerin performansını ölçmek için taslak bir yönetmelik yayınladı. Bu taslak metin ülkemizde çalışan 1 milyon 5 bin 380 öğretmeni fazlasıyla kaygılandırmış hatta kaygıdan da öte öfkelendirmiştir. Bu taslak yönetmelikten kısaca bahsedelim.
Öğretmenler; okul müdürü, öğretmen arkadaşları, veliler, öğrenciler tarafından değerlendirilecek ve bu yetmezmiş gibi birde her 4 yılda bir öğretmenler sınava tabi tutulacaklar.
Taslağa göre, Öğretmenlere verilecek performans puanının, yüzde 25’ini müdür notu, yüzde 15’ini veli notu, yüzde 15’ini öğrenci notu, yüzde 20’sini zümre öğretmenlerinin notu, yüzde 15’ini diğer öğretmenler ve yüzde 10’unu da öz değerlendirme puanı oluşturacak. Öğretmenlerin sınava girdikleri yıl performans puanlarının yüzde 30’unu sınav notu oluşturacak. Performans değerlendirmesinden düşük puan alan öğretmenler hizmet içi eğitime tabi tutulacak.
Öncelikle performans ne demek biraz bunu irdelemek lazım. Performansın sözlük tanımı, yapılacak en iyi derece anlamına gelmektedir. Öğretmenler eğitim ve öğretim yılında çalışma üreten kamu emekçileridir. Yani öğretmenler sadece matematik, fen bilimleri, sosyal bilgiler, Türkçe, v.b dersler öğreten kişiler değildir. Aynı zamanda çocuklara hayatı öğretirler. Bir öğretmenin çocuğa öğrettiği kişisel bakım öğretimini hangi sınavla ölçeceksin? Çocuğun topluma girdiğinde selamlamasını, toplumda nasıl davranmasını öğreten öğretmeni hangi sınavla ölçeceksin? Öğretmenin burnu akan çocuğun burnunu silmesini hangi sınavla ölçeceksin? Okulun çatısını, penceresini tamir eden, duvarlarını boyayan öğretmeni hangi sınavla ölçeceksin?
Peki, sorulması gereken esas sorulara cevap vermek lazım. MEB bu uygulamaya niye geçmiştir?
Tüm toplumun kabul ettiği bir gerçeklik var. Siyasi iktidarın eğitim alanındaki performansı! Kendilerinin de kabul ettiği üzere berbattır. Bu değerlendirmeye eğitim sistemindeki başarısızlığını öğretmenlerin üzerine yıkmak istemektedir. Her fırsatta dile getirdikleri öğretmenin iş güvencesini kaldırıp hayata geçirdikleri sözleşmeli öğretmen, ücretli öğretmen gibi uygulamalarla öğretmeni taşeron işçisi haline getirip güvencesiz ve esnek çalışma koşullarına mahkum etmek istemektedir.
Yine bu uygulamayla öğretmenin yer değiştirmesini, sözleşme yenilemesini, başöğretmen ve uzman öğretmen gibi değerlendirmelerini, hizmet puanına katkısını ve hatta ücret farklarını hayata geçirmek istemektedirler. Yani MEB’e göre performansı yüksek olan emekçi daha fazla ücret almalı. Performansı yüksek olan istediği okula tayini olmalı. Durum gerçekten çok vahim.
Bu uygulama öğretmenler için ne anlama gelmektedir?
Bu uygulama öğretmenleri puan avcısına dönüştürecektir. Bu hale gelince samimiyet ortadan kalkar. Vicdani sorumluluk ortadan kalkar. Öğretmen, öğrenci ve veli ilişkisindeki bağ bu sayede daha da kırılgan hale gelir. Öğretmenlerin dayanışması yerine, rekabeti artar. Bu da tam anlamıyla piyasacı bir uygulamadır. Okulda çalışma ortamı, okulun iç barışı bozulur. Birçok uygulamayla itibarı azalan öğretmenlerin itibarını tamamen ortadan kaldırır.
Oysaki mevcut iktidar sözüm ona performansını ölçüp artırana kadar öğretmenin saygınlığını artıran çalışmalar yapmalıdır. Öğretmenin özlük haklarını ve hukuki haklarını artırmalıdır. Öğretmenin insanca yaşama şartlarını ölçüp onu artırma çalışmalarının içinde olmalıdır. Ülkemizdeki bütün okulları velilerin bağışlarına mahkum etmeden, eğitime ayırdığı payı artırmalıdır. Yine bütün okulların fiziki kalitelerini ve bilimsel imkanlarını artırmalıdır.(Laboratuvar, bilişim sınıfları, kütüphane gibi)
Eğitimin niteliği, performans denetimi ve sınav uygulamasıyla artmaz. Eğitimin niteliği öğretmenlere değer vererek ve eğitim fakültelerinden başlayan demokratik eğitim politikalarıyla geliştirilebilir.