Tweet |
Ülkenin dört bir yanında birbiri ardına çıkan orman yangınlarını söndürme çalışmaları devam ederken yanan ormanlık alanlarda nasıl bir iyileştirme yapılabileceği tartışma konusu oldu. TEMA Vakfı’nın zarar gören ağaçların yerine yenilerinin dikilmesi için “Yeniden Yeşerteceğiz” adıyla başlattığı bağış kampanyası büyük ilgi çekti; aralarında sporcular ve sanatçıların da olduğu pek çok ünlü isim kampanyaya katılım çağrısında bulundu.
Peki, yanan arazide fidan dikerek ağaçlandırma çalışması yapmak doğru mu? BirGün’e konuşan uzmanlar, bu yöntemin doğru olmadığı görüşünde.
SÜRGÜN VEREN TÜRLER
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Barış Tecimen, Akdeniz Bölgesi’nin doğal unsurlarından olan kızılçam ve makinin yangın sonrasında sürgün verme özelliği olduğunu vurguladı. Tecimen, “Bu yangınların çıkmasını tabii ki arzu etmeyiz; ama kızılçam buna uyum göstermiş bir tür olduğu için yangınlardan sonra doğal olarak gençlik dediğimiz, yani yeni jenerasyon ormanın gelmesi mümkün olabiliyor. Makiler de yine yangından sonra sürgün verme yeteneğine sahip türlerden ve alanı hızlı bir şekilde örtme özelliğine sahip” dedi.
Prof. Dr. Tecimen, TEMA Vakfı tarafından başlatılan kampanyayı ise “Ormanlara sahip çıkma duygusuyla bağış yapılması, sosyal bilinci artırmak açısından güzel bir gelişme; fakat bunun büyük yanan alanın tamamının iyileştirilmesi konusunda ihmal edilebilecek düzeyde az bir payı olur” sözleriyle değerlendirdi.
EKOLOJİK YAPI BOZULUR
Bartın Üniversitesi Orman Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdoğan Atmış, yangın sonrası ağaçlandırma çalışmalarının gerekli denetimler gerçekleştirildikten sonra uygulanması gereken bir yöntem olduğunu aktardı. Atmış, şu aşamada bir kampanya yapılacaksa bu kampanyanın ‘orman yangınlarını önleme ve zarar gören kesimlere yardımcı olma’ noktasında olması gerektiğini ifade etti.
Yanan alana fidan dikme gibi uygulamaların ekolojik yapının bozulmasına neden olabileceğinin altını çizen Atmış, sözlerini şöyle sürdürdü: “Orman yangınlarından sonra o sahanın hemen ağaçlandırılması gerekmiyor. O saha ormanlaştırılmalı. Bunun için ağaçlandırmaya gerek kalmayabilir. Çünkü yanan sahalar kendilerini onarabilirler. Yapılması gereken, uzmanların yanan sahalara gidip ormanın kendini yenileyip yenileyemeyeceğini tespit etmesi. Eğer kendini yenileyebilecekse etrafının çitle çekilip ormanın kendi haline bırakılması yeterli. ”
Prof. Dr. Atmış, bu tür uygulamaların ‘yangınların asıl nedenleri’ ve ‘müdahale yetersizliği’ gibi konuları gölgede bırakmaması gerektiğini de vurguladı.
GENETİK KİRLİLİĞE YOL AÇAR
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay ise sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, ormanların mümkün olduğunca doğal yollarla gençleştirilmesi gerektiğini söyledi. Tolunay, “Yanan ormanların korunarak bitkilerin kendiliğinden geri gelmesinin sağlanması, ağaçlar dışındaki diğer otsu ve çalı türlerinin, özellikle endemik ve tehdit altındaki türlerin geleceği açısından önemlidir” dedi. Başka bölgelerden getirilecek kızılçam ya da diğer türlerin uzun zaman yaşayıp yaşamayacaklarının belirsiz olacağını belirten Tolunay, bu uygulamanın genetik kirliliğe neden olabileceğini ifade etti.
Tolunay, yanan kızılçam ormanlarının yerine başka türlerin kullanılmasının da benzer bir sorun yaratacağını vurguladı ve ekledi: “Çünkü tür değişikliğine gidilirken en az 80-100 yıl sonrasındaki iklim özellikleri düşünülerek karar alınması gerekmektedir. Ülkemizde 80-100 yıl sonra sıcaklıkların 4-5 derece daha yüksek olacağı ve yağışların azalarak kuraklığın artacağı öngörülmektedir. Ülkemizde kızılçam, maki bitki örtüsü dışındaki türlerin bu koşullara uyum sağlaması oldukça zordur. Bu nedenle iklim değişikliği de göz önünde bulundurularak yanan ormanların hatta diğer ormanların mümkün olduğunca ağaçlandırma yerine doğal yollarla gençleştirilmesi gerekmektedir.”
(BirGün Gazetesi)