12-18 Aralık tarihleri arası 1946 yılından itibaren “Yerli Malı Haftası”,1983 yılından sonra da “Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası” olarak kutlanıyor. İlkokullarda bu haftada öğrenciler yerli malı ürünleri evlerinden getirip birlikte tüketerek, yerli mallı kullanılmasının önemi öğrenmektedir.
İlkokulda okurken biz de evimizden taze meyve, kuru meyve ve kuruyemiş götürüp sınıfta arkadaşlarımız ve öğretmenlerimizle bunları yiyerek bu haftayı kutlardık. Küçük ront, oyun ve şarkılarla gösteri yapardık. Annemizin yaptığı pasta, poğaça ve okula götürdüğümüz yerli mallarını yerken sağlıklı beslenmeyi de öğrenirdik. Bu arada yerli ürünlerin daha sağlıklı ve ucuz olduğu öğretilir, tasarruf bilgisi de verilirdi. Bir zamanlar şimdiki ithal meyvelerden sadece muz vardı ve görüntüsü ve tadıyla herkesi cezbederdi. Öğretmenlerimiz sınıfta herkesin alım gücü eşit olmadığından sınıfa ithal muz getirilmesini yasaklardı. Örnekler vererek herkesin kolay ulaşabileceği meyveleri getirmemizi ister ve getirilecek ürünler için sınır koyardı. Böylece sağlıklı beslenme ve tasarrufun yanı sıra pahalı ürün tüketimi ve gösterişin de önüne geçilmeye çalışılırdı.
Ülkemizde ürettiğimiz ürünleri tükettiğimiz zaman ekonomimize büyük katkı sağlanacağını öğrenirdik. Çoğumuz o zamanlar ithalat ve ihracat kelimelerini karıştırırdık. Ama bize ithalatımız ihracatımızdan çok olursa ülke bütçesinin açık vereceği öğretilirdi. “Yerli malı yurdun malı, her Türk onu kullanmalı” sloganını sık sık söyleyerek konunun önemi kavratılırdı. Küçük yaşta öğrenilen yerli malı kullanılması bilinçli tüketici olmamızı sağlayan, kaliteli ürünler üretmeye yönlendiren ve ekonomimizin geleceğini düşündüren bir alışkanlıktı. Yabancı ülkelerin ürünlerine verilen her paranın yurt dışına gideceğini bilerek öğrendiğimiz tüketici alışkanlığı çocuk aklımızla sanki vatanı kurtarıyoruz duygusu uyandırırdı.
Bir kişinin çocuklukta öğreneceği alışkanlıklar gelecekteki davranışlarını yönlendirecektir. Sanki “yerli malı haftalarını hiç yapmamışız, bilinçli tüketici olmayı öğrenmemişiz, tasarruf neymiş bilmemişiz” gibi günümüzdeki tüketim çılgınlığı, gösteriş merakı bizleri şaşırtmakta; “Onda var, ben de niye yok” diyen eksiklik duygusu toplumsal bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde ise insanlar varlıklarını adeta birbirinin gözünün içine sokmaktadır. Bu durumda çalışan kesimin büyük bir çoğunluğunun düşük gelir seviyesinde olduğunu düşünürsek, tüketim yapamayan kişilerin mutsuzluğu aile içinde de mutsuzluğa sebep olmaktadır. Yine bir atasözünde söylendiği gibi “Varlık seviştirir, yokluk dövüştürür” noktasına gelinmektedir. Ailede huzur bozulurken sanal ortamda sanki gerçekte uyguluyor gibi:
“Eskiden çok paramız, güzel eşyalarımız yoktu.
Dolaplar dolusu kıyafetlerimiz yoktu.
Cep telefonumuz, bilgisayarımız yoktu.
Herkesin gönlü toktu. Ama neler vardı biliyor musunuz?
Huzur, güven, mutluluk, komşuluk, yardımlaşma ve en önemlisi de vefa vardı.”
Benzeri yazıları paylaşıp birbirimize yollayarak mutluluğun tüketimle olmayacağını anlatmaya çalışıyoruz.
Doğruyu biliyor ama uygulamıyoruz. Bir tercih yapmalıyız. Tüketimi körükleyen özel kutlama günleri (“baby shower”, sevgililer günü vb.) israfa kaçmak, daha fazla tüketime yönlendirme, gezmelerdeki gösterişe kaçan aşırı ikramlar, kullanıp kullanmayacağımız belli olmayan eşyaları alıp evde lüzumsuz eşya fazlalığı yapma gibi birçok alışkanlık geliştirdik. Oysa yapılan ya da kutlanılan etkinliğin mutluluğunu gölgelemeyecek şekilde organizasyonlara, evimizde bir hatıra olarak yer bulacak ya da gerçekten ihtiyacımız olan ürünlere mi yönelmeliyiz?
Tüketim, israf ve gösteriş derken elimizdekileri de kaybetmekle karşı karşıyayız. Kaliteli yerli üretim derken ithal ettiğimiz ürünler hepimizi şaşırtıyor. Tarım ülkesi iken üretilen tahılları ihraç ederek ekonomimize katkı sağlıyorduk. Bir zamanlar Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi Ayşe Baysal, yeşil mercimek tahılında çok fazla üretim olduğu için haber programlarında bile yeşil mercimeğin faydaları anlatılıp yemek, çorba, salata ve börek tarifleri yapılıyordu. Günümüz de ise buğdayı Rusya, Almanya, Fransa’dan; arpayı İngiltere ve Hırvatistan’dan; mısırı Arjantin ve Brezilya’dan; kuru fasulyeyi Bangladeş, Çin, Mısır’dan; yeşil mercimeği Kanada’dan ithal ediyoruz.
Evet, nereden nereye denir ya, bir zamanların tahıl ambarı ülkemizin tüketim uğruna yanlış politik uygulamalarla geldiği nokta. Konumuz Yerli mallar haftası kutlaması. Sorarım halen kutlamalar yaptığımız haftayı öğrenip öğretmeye devam ediyor muyuz?
Hatanın neresinden dönülürse kardır.