Bilinen odur ki dişi olan, çoğaltan demektir aynı zamanda. Hayatın içinde doğurabilen her şeye dişi deniyor. Dişi olan daha esnek, incelikli, yumuşak oluyor. Erkek olana göre daha narin oluyor.
Böyle bakıldığında dişi olanın örselenme halinde incinebilir oluşu öne çıkıyor. Ancak doğaya baktığımızda dişi ve erkeğin bedenlerinde farklılıklar olsa da güç kuvvet bakımından iki cinsi birbirinden ayırmak neredeyse mümkün olmuyor.
İnsan türünde işler biraz karmaşık. Çünkü insan çok akıllı. En akıllısı, diğerleri onun en akıllı ve en güçlü olanın kendisi olduğunu anlasınlar istiyor. Bunun için öncelikle kendinden zayıf ve daha az akıllı gördüklerine hükmetme yolunu seçiyor.
Jung’a göre her erkeğin içinde biraz dişi, her dişinin içinde de biraz erkek var. Buradan bakınca erkeğin de kadının da kırılganlık yönünden denkliği kaçınılmaz görünüyor.
İnsanın kendi doğasına hükmetmesi ise ayrı bir muamma.
Ne yazık ki çok uzun zamanlardan beri dişil doğa, eril doğadan gelmekte olan tehlike ve tehditlerle karşı karşıya. Bunu erkeğin kadına yönelik olumsuz tutum ve davranışlarında görebiliyoruz. Bu durumda Jung’un tanımlamasına göre erkek insan, kadına ve kadınlığa kötü davrandığında aslında kendi içindeki dişil yanına da kötü davranmış oluyor.
Eril doğanın dişil doğaya hükmetmek için ürettiği akıllılık ve kaba kuvvet içeren hücumlarıyla boğuşmaksa hiç kolay değil. Bunun için insan dişisi olan kadın durmadan düşünmek, fikirler üretmek zorunda kalıyor. Ya da sessiz ve ezilmiş bir birey olarak kalıyor.
Paradoksal bir biçimde, kadının akıl fikir yürütmelerini kendi güç kaybı gibi algılayan bir erkek, kaba kuvvetiyle veya psikolojik, ekonomik ve duygusal şiddet uygulayarak kadından daha üstün olduğunu gösterme gayretine düşebiliyor.
Hangi hücumu hangi hamle durdurur? Hangi hücum kaç hamlede durur? Hangi hamle kaç hücumu püskürtür?
Kadınlık onuru insanlık onuruyla eş değerdedir. Çünkü kadınla erkek evrende karşıtlıklarla var olunduğunun en görünür örneğidir.
Tıpkı siyah olmadan beyazın, görünürlük olmadan görünmezliğin, soğuk olmadan sıcağın ne olduğunu anlayamayacağımız gibi.
Karşıt ve farklı olanın varlığını, olduğu haliyle kabul etme becerisi mutluluğun ön şartlarından biridir.
Kadın da erkek de duygu dünyası, yaşamsal ihtiyaçlar, varoluş problemleri ortak insan cinsleridir.
Erkekler ağlayabilir, korkabilir veya kadınlar da cesur olabilir, güç kullanabilir.
Ortaklığımız insan olmaktandır. İnsanları karşıtlarından ayrı tutmak ve kategorize etmek, birbirinden katı çizgilerle ayırmak yerine, iyiliğe mi kötülüğe mi hizmet ettiklerine bakmak yeterlidir.
Sevgiyle kalın